24 Ocak 2013 Perşembe

Ez-Zühre

Arapların sabah yıldızına verdikleri isimdir. Batı litaratüründe Venüs olarak bilinir. İlginç bir hikayesi var. Muhammed Esed'in kitabında şöyle geçiyor. "Bir zamanlar Hârût ve Mârût diye iki  melek vardı. Bunlar, meleklere yakışır biçimde alçak gönüllü olmayı unutup, erişilmez güzellikleriyle kurumlanmaya başladılar. "Biz nurdan yaratılmışız: ana rahminin karanlığından çıkan şu sefil insanoğlu gibi günah ve tutkuya bulaşmamışız." diyerek, saflıklarının, günahsızlıklarının kendi güçlerinden ileri gelmediğini unuttular. Temiz ve günahsız olmaları, onların arzu nedir bilmemelerinden ve ona karşı koymakla yükümlü tutulmamalarındandı. Onların bu tutumu Rabb'in hoşuna gitmedi ve onlara şöyle dedi: "Yeryüzüne inin ve kendinizi orada deneyin!" Böylece mağrur melekler yeryüzüne indiler; ve orada insan kılığında dolaşmaya başladılar. Ve yeryüzüne indikleri daha ilk gece, görülmemiş güzelliğinden dolayı insanların 'Ez-Zühre' (nur gibi parlak) dedikleri bir kadına rastladılar. İki melek bu kadına insanoğlunun gözleri ve duygularıyla bakınca zihinleri karıştı... İki melek insan kılığındaki ilk gecelerinde işledikleri çifte günahın farkına varıp, kurumlanmalarının ne kadar anlamsız olduğunu gördüler. Ve Rab, onlara dedi: "Cezanızı bu dünyada mı  çekmek istersiniz, ahirette mi?" Acı bir pişmanlık içinde melekler, bu dünyada çekmek istediklerini söylediler ve Rab, onların zincirlerle, gökle yer arasında asılmalarını ve Hüküm Günü'ne kadar asılı kalmalarını buyurdu. Bu, alçak gönüllülüğünü kaybeden her erdemin yok olup gideceğini bilsinler diye insanlara da, meleklere de bir ders olacaktı. Fakat hiçbir insan gözü melekleri göremeyeceği için Allah, Ez-Zühre'yi göklerde parıldayan bir yıldız haline getirdi ki, insanlar onu görsünler de Hârût'la Mârût'un başına gelenlerden ders alsınlar."






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder